Bu Blogda Ara

7 Ocak 2008 Pazartesi

Neden bu kadar çalışıyoruz ki?


Çalışmak tabii ki güzel ve hatta gerekli bir kavram. Dünyanın, insanlığın, doğanın bir gerçeği... Yaşamın bir parçası, yaşayabilmenin ise yolu... Buna itiraz edenimiz de yok sanırım. Ancak şu konuda ciddi bir soru işaretim var; biz biraz fazla çalışmıyor muyuz?

 

Şimdi, doğal olarak bazıları, “Ne demek canım, hatta az bile çalışıyoruz! Bak yabancı memleketler ne kadar çok çalışıyor!” diyerekten itiraz edecektir. Hatta yine bazıları, ne kadar da az çalıştığımızı, bayram, seyran, özel günler gibi tatilleri örnek göstererek kanıtlamaya çalışacaktır. Öncelikle şunu söyleyeyim; sakin olunuz bayanlar baylar. Ben, Türkiye’deki değil, dünyadaki çalışma sisteminden bahsedeceğim müsaade ederseniz. Yani tüm insanlığın, genel çalışma durumundan... (Hoş, yabancı ülkelerdeki, dini-milli bayram, yarı yıl, yıl sonu gibi tatilleri sayacak olursak, bu itiraz da geçersiz kalır ya, neyse).

 

Hepimiz görmekteyiz ki, günden güne teknoloji ilerledikçe daha çok çalışmaya başlıyoruz. Çalışma süreleri gittikçe uzuyor. Üstelik icatların ve kullandığımız alet sayısının artmasına rağmen... Artık öyle rahat çalışma ortamlarını bulmak pek mümkün değil. 9-6 çalışan ve bunu tam olarak uygulayan yerlere, kurumlara rastlamak da zorlaşıyor. Hatta bunu legalize etmek için kurumlar, kendilerince sihirli bir söylem bile geliştirdiler; “esnek çalışma saatleri...” (Türkçesi: “çıkış saati belli olmaz!”)

 

Güzel de, burada çok ciddi bir çelişki yok mu? Yani biz insanlık olarak, neden durmadan teknolojiyi geliştirip duruyoruz ki? Tüm bu gelişmelerin amaç ve vaadi; “yaşamı kolaylaştırmak” değil mi? İşte tam bu noktada, 1800’lerin sonları ile 1900’lerin sonları arasında yaşamış, değerli bilim ve düşünce adamı Bertrand Russell’ın söyledikleri yetişiyor imdadıma, sanki derdimi anlatmak istermişçesine. Özetle diyor ki Russell; “yahu biz Sanayi Devrimi’ni yaptık, onlarca kişinin günlerce uğraşarak yapacağı işi, bir saatte tek başına yapan makineler icat ettik ama gel gör ki şimdi daha çok çalışıyoruz. Nasıl iştir bu?!” Öyle ya! Tüm icatlar, bir işi daha da kolay hale getirme amacına hizmet etmez mi? Tüfeği bulduktan sonra, birini öldürmek için, vücuduna defalarca sivri maddeler saplama zahmetinden kurtulursun mesela. Keşfedersin ateşi, ister yemek pişirirsin ister ısınırsın istersen de beğenmediğin bir şeyi yakarsın… Gemi yapar, deniz aşarsın. Hele hele Sanayi Devrimi ve günümüze kadar uzanan süreç!.. Neler yapmadık ki… Fabrikalarda akıl almaz hız ve güçte iş bitiren makineler… Radyo, televizyon, telefon ve bir sürü türevi olan iletişim araçları… Uçaklar, roketler, füzeler, uydular. Robotlar, çamaşır-bulaşık makineleri, bilgisayarlar, internet…

Peki sonuç? Daha çok çalışır olduk. Hayat daha ilkelken, elimizde bunca şey yokken bir çalışan insanlık, şimdi beş çalışır oldu. Kendimize ayırmamız gereken, özel zamanlarımız neredeyse yok oldu. Ne o; “teknoloji ilerledi.” Peh!

 

Yok yok! Bu işte kesinlikle bir gariplik ve çelişki var. Sizi bilmem ama bence Russell doğru söylemiş. Sahip çıkalım bu adama (vallahi tembelliğimden değil). Gözünüzü seveyim; hala “az çalışıyoruz biz az!” diyeniniz var mı?..

 

Sevgiyle…