Bu Blogda Ara

12 Ağustos 2021 Perşembe

Diken Kırgını

 

Seni daha çok sevmenin bir yolu var mı?
var mı söyle,
çekip gitmenin bir mahzuru?
Nerden çıktığını bilmediğim bir zaaf bu
bir detone ses
bir gül yükseği
bir cengaver korku.

İçimdeki şey, güçlü gözükmeyi seviyor
ve güven; bir kişilik bozukluğudur,
biliyor. 



30 Nisan 2021 Cuma

Kendi Kentime


Buhran günlerinin en diplerinde

elimizden tutanımızın kalmadığı yerde

-ki en iyi sen bilirsin bunu-

uzaklaşarak güçlenecektim güya,

daha da uçları özlüyor

daha aşırıları arzuluyorken hem de.


Artık doyurmam mümkün değil bu hissi

üstelik halimizi soranın kalmadığı yerde,

ve yani evet, en dipte

-ki sen doğuştan tanırsın bunu-

her şey zorlaşırken 

düşüşerek yükselecektim ya hani!


Semt sevgileri serpiştirmiştim

gezegenin bazı ülkelerine

-ki bazıları yeterince sevemediler işte-


tüm güzelliğiyle ve bundan böyle

7 Tepesi atmış bir kenttir İstanbul.


4 Mart 2020 Çarşamba

Verba Volant, Veda

Sol göğsümüzde taşıdığımız güzel fotoğraflar
artmaktayken güneşli havalarda
neresinden başladığımı bilmediğim
bir kitap okuyorum.
Bir şiir yazıyorum az okunaklı
dost sözleri sarhoş, dokunaklı
ve bizim yaman kadro, genç yaşta ölmeye devam ederek
selamlıyor Rumeli gündüzlerini.

Şiiri ne sebeple yazdığının yükselen önemine kalkan
kadehleri saymıyoruz yapı olarak,
yazılı olmayan kurallarına aşığız aylak sofraların
zamansız semtlerin, sorumsuz sokakların;
gökyüzlerine de karışmıyoruz İstanbul’un, köken olarak.

Birçok şey gibi, sevildiklerini de bilen 
ve bunu ustalıkla gizleyebilen,
hayatı fazla büyütenlerin çocukluğuna veren,
ağladıkları zamanları ateşe veren
sol göğsümüzde taşıdığımız o güzel adamlar
inatla artarken güneşli havalarda...

26 Şubat 2016 Cuma

saatçi dükkanım

Küçük bir saatçi dükkanında
eski bir saat ustası olmadığıma yandığım an
anlamıştım, 
bu iş için yaratılmadığımı.

Oysa ne güzel olacaktı öyle olsa
zaman satacak
zaman kazanacaktım.

basit

zarif.

10 Aralık 2014 Çarşamba

iskeleye bağlı



Sadece küçük bir tahta iskele çocuğuyum ben
fazlasını hiç iddia etmedim.
Sanki o iskelede doğmuş gibiyimdir ben
ilk onun üstünde emeklemiş
ilk onun üstünde aşık olmuş gibi...

bilir misin?
Ben hala onun üstünde ağlarım,
sesimin ahşap olması bundandır.
Kasabanın kendinden çok
iskeleyi sevmişimdir
hatta inanırım ki;
kasaba, o iskele için kurulmuştur!

Her kırık tahtası
sessiz müzik yapan bir eski piyanonun tuşu...

benim Haziran’ı gösteren pusulam
çocukluğumun tahta iskeleti.


4 Aralık 2013 Çarşamba

yarım yaş


aslına bakarsan
kimseyle aynı yaşta değilim
sadece her yıl
birkaç akşamüstü biriktirebiliyorum,
buradan bakınca da
çok umut verici sayılmam.

Neden çoğunca sevilmez matematik acaba,
duygularla ilgilenmediği için mi?
Bundan da emin değilim.

Ama eminim ki
Az Şekerli Türk Şiiri’ni sevdim
onu bir tiryaki sadakatiyle
her sevdiğim yerde unuttum.
Ancak unuttuklarımın bir kısmı
yaşıt olabilirler belki,
canım da yarım kalmıştır, kim bilir!

Ve ne zaman yarım bıraktıklarımı düşündüysem
canım rakı istedi.


(yaşıt değilim hala)

30 Mayıs 2013 Perşembe

border line


“Şimdi hatırı sayılır ve makul bir süre
kendime haksızlık etmeyi
planlıyorum. Ancak böyle ayakta durabileceğim”
diyor gözkağıtlarım.
Ve o da her saat gibi
beşe çeyrek var zaman zaman.
Ki bambaşka coğrafyalarda,
en ayrık dillerde
aynı anlama geliyoruz seninle,
her zaman. Mutlaka.
Ve durmadan, o anlama doğru geliyoruz
her saat gibi.

Bilmem dikkat eder misin sen de
babasına benzediği,
ilk bakışta anlaşılan kadınlar var dünyada.
Bizi ilgilendirmiyorlar ama
iyi ki varlar.
Hem hareketli hem can yakan o şarkılar da.

Belki üç gün önceydi ama
23 Eylül de iyi ki var.

Çünkü diyorum çocuk,
seslerin ancak giderken mavileştiğini de
yeni söylemiyoruz.
Bu sanki 
kendini özel bir ısrarla sıkıcılaştıran günlerin de
hala sevilen bir yanları olmasaydı keşke.

Değil mi ki, “zaman yok, eskime var?!”

Her şeyin bir sonu olduğuna inananlara
bir tokat patlatıp, kaçarak...